Bundan yıllar yıllar önce yemyeşil ağaçların olduğu, güneşin bir başka güzel vurduğu, bir Balkan köyünde, sarı saçlı, mavi gözlü, elma yanaklı, çalışkan bir çocuk yaşarmış. Onun adı Salih’miş. Bu güzel çocuk, babasına yardım etmek için çobanlık yaparmış. Babası sert, güçlü bir adammış. Büyüttükleri koyunları yakındaki kasabaya satarlarmış. Salih, sabahları koyunları gezdirir, akşamları eve dönermiş. Gün boyu dere, tepe gezer, sevdiği meyveleri ağaç dallarından koparır, koyunları ile birlikte eğlenerek, onlara şarkılar söylermiş. En sevdiği dostu koyunları koruyan köpeği, Mayko’ymuş. Mayko, iri yarı, güçlü bir köpekmiş. Bölgedeki bir çok hayvan ondan korkarlarmış. Salih ve Mayko çok iyi anlaşırlarmış. Bir gün, koyunların önünde iki tilki belirmiş. Mayko, onları fark eder farketmez hemen hırlamaya, havlamaya başlamış. Tilkiler, iki taraftan Mayko’ya saldırmış. Salih ne yapacağını bilemez bir şekilde elindeki sopa ile onların arasına karışmış. Ama buna hiç gerek yokmuş. Çünkü Mayko iri cüssesi ve güçlü dişleri ile tilkileri alt etmiş. Tilkiler yaralı bir şekilde, arkalarına baka baka uzaklaşmışlar.
Günler sonra Salih koyunları otlatırken, babası yanına gelmiş. ‘’Yarın Ramazan ayı başlıyor oğul. Artık yaşın geldi, sen de oruç tutabilirsin.’’ demiş.
Salih, bazı şeylerin anlamını bilmese bile, Ramazan aylarındaki neşeyi, iftar ve sahur sohbetlerini çok severmiş. Büyük bir heyecan ile sahur saatini beklemiş. Ailesi ve iki küçük kardeşi ile sabah sahura uyanmışlar. Neşe ile mum ışığında yemeklerini yerlerken, pencereden bir ses gelmiş. Salih’in babası duvarda asılı tüfeği eline almış. Salih ve kendisinden küçük iki kardeşi korku ile pencereden bakarlar iken, babası iki el ateş etmiş. Acı ile inleyen, bir yavru domuzcuk kanlar içinde yerde yatıyormuş. Salih ve kardeşleri olanları korku ile izlemişler. Babaları büyük bir nefret ile eve geri girmiş. ‘’Pislik hayvan nereden geldi bilmem.’’ demiş. Salih, meraklı gözler ile korkarak babasına sormuş. ‘’Domuzlar neden pis baba?’’
‘’Çünkü haram onlar. Dinimiz bize yasakladı onları. Kendi pisliğini bile yer onlar!’’ demiş babası.
Salih, tavana bakarak gün doğana kadar o küçük domuzu düşünmüş.
Ertesi gün, koyunları otlatıp, öğlen eve gelmiş. Babası koyunlardan birisini seçmiş.
Salih’e ‘’Artık büyüdün bana yardım edeceksin gel arka bahçeye.’’ demiş.
Koyunu arka bahçeye beraber götürmüşler. Babası koyunun gözlerini ve ayaklarını bağlayıp yere yatırmış. Salih’e de ayaklarından sımsıkı tutmasını tembihlemiş. Babası koyunu keserken, Salih gözlerini kapatmış.
Babası koyunu hamal sepeti içine koyup, Salih’in sırtına koymuş.
‘’Bunu kasabaya götüreceksin, meydandaki kasaba ver, parayı al hemen gel, tamam mı? Takılma hiç bir yere, iftara geç kalma kırarım bacaklarını!‘’ demiş. Salih, yavaş yavaş yürüyerek koyunu kasabaya götürmek üzere düşünceli bir şekilde yola çıkmış. Saatlerce sıcakta yürümüş, yürümüş, yürümüş… Bir çeşme görüp durmuş. Sepeti sırtından indirmiş, Tam su içerken, oruçlu olduğu aklına gelip, suyu tükürmüş. Çeşme başındaki ağacın altında bir süre dinlenmeye karar vermiş. Bir süre sonra, bir at arabası yanında durmuş. Adam çeşmeden lıkır lıkır su içmiş. Salih adamın oruç tutmadığını görünce şaşırmış, kafasını çevirmiş. Adam, Salih’e nereye gittiğini sormuş. Salih önce cevap vermemiş. Adam bir daha sorunca kasabaya gittiğini söylemiş. Adam Salih’in yükünü almış sırtına, atmış at arabasının arkasına. Salih şaşırmış. Adam Salih’i de at arabasının arkasına atmış, ‘’Haydi bre yoldaş, gidelim kasabaya!’’ demiş. Salih’i kasabaya kadar götürmüş.
Salih, koyunu kasaba teslim edip, parayı zulasına sokmuş. Köye geri dönmek için yola çıkmış. Uzun süre gittikten sonra, çeşme başında kör ve yaşlı bir adam görmüş. Adamın bir çuval yükü varmış. Salih, kör ve yaşlı adamın yanına gitmiş. ‘’Amca yardım edeyim mi?’’ demiş. Yaşlı kör adam kafasını çevirip Salih’e bakmış. Salih adamın gözlerine mil çekildiğini fark etmiş ve adamın kör olduğunu anlamış. ‘’Olur güzel kalpli çocuk.’’ demiş yaşlı kör adam. Salih, yükün ne olduğunu sormuş. Yaşlı kör adam yakındaki bir köye götürdüğünü, içinde fakir insanlar için et olduğunu söylemiş. Ama büyük çam ağacını kaybettiği için, yolu kaybettiğini, köy yolunu bulamadığını söylemiş. Salih iftar saatine ne kadar vakit kaldığını anlamak için güneşin konumundan, zamanı tahmin etmiş. Daha üç saati olduğunu anlayıp, yükü sırtlayarak, beraber yola çıkmışlar. Yaşlı kör adam ‘’Adın nedir güzel çocuk?’’ diye sormuş. Salih ismini duyunca gülümsemiş yaşlı ve kör adam. Salih, utana sıkıla merakından geveleye geveleye, kimin gözlerini kör ettiğini sormuş. Yaşlı kör adam ‘’Bizden gayri olmayan, ama bize de çok benzemeyen, gönül gözü kapalı olanlar, zahiri gözlerimi kör etti.’’ demiş.
Saatlerce yürümüşler. Yaşlı, kör adamın bulamadığı büyük çam ağacını Salih bulmuş ve köye yaklaşmışlar. Salih, yaşlı kör adamın yükünü taşırken, bir yandan da adamın sohbetinden etkilenmiş. Söylediği her cümleyi iftara geç kalma korkusu ile dinliyormuş.
Kör yaşlı adam sormuş. Niyet nedir Salih demiş? Salih yükü bırakıp duraksamış. Az soluklanmak istemiş. ‘’ Niyet niyet…Bilemedim…’’
‘’Ben söyleyeyim. Niyet bir şeyi içten isteyip, ne için yaptığını bilerek hareket etmektir. Yani mesela sen bana neden yardım ettin?’’ diye sormuş yaşlı ve kör adam. Salih de ‘’Çünkü yaşlısın. Ayrıca bu etler ile fakir insanlara yardım götürüyorsun. Bunlar güzel şeyler.’’
‘’Peki iftara geç kalırsan ne olur?’’ diye sormuş adam.
‘’Sanırım babam çok kızar. O çok sert bir adam.’’ diye cevap vermiş Salih.
‘’İşte bu anlayış senin asıl yükün.’’ demiş adam.
Salih biraz düşünerek, ‘’Ama neden geç kaldığımı anlatınca belki beni affeder.’’ demiş.
‘’Ona neden geç kaldığını anlat, belki affetmez ama niyetinin güzelliğini fark eder.
‘’Babam çok fazla düşünmez. Sinirli birisi.’’ demiş Salih.
Adam da, ‘’Düşünmesini sağla o zaman. Bak sen o yoldan geçen altıncı insansın, bir çoğu geçti, konuştuk, ama onlardan yardım istemedim. Ama senden istedim Salih. Eve gitmen gerekiyordu, ama düşünmeden yardım etmek istedin. Bunu yaparken bir mükafat beklemedin. Niyetin insancaydı. Sana bir sır vereyim mi? Aslında insanlar iyilik yapmazlar. Ya da şöyle söyleyeyim, yaptıkları şeyi iyilik olarak tanımlamazlar… Ama bazılarımız iyilik yapar, bunu övünmek ya da zamanı geldiğinde karşı tarafı küçük duruma düşürmek için yaparlar. İyilik biriktirirler ve bu sayede insanları ellerinde tutarlar. Salih, iyilik aslında insanın doğasıdır. Fazladan bir gayret gerektirmez ve söylenmez, unutulur. Sadece yaparsın, işte sen güzel yüzlü çocuk, tam olarak bunu yaptın.’’
Salih’in gözleri parlamıştır. Tekrar yükü almak için eğilir. Yaşlı kör adam, Salih’in kolundan tutar. ‘’Geldik Salih.’’ der. Kör, yaşlı adam ve Salih köy meydanındadırlar. Salih şaşırır. Yolun nasıl bu kadar hızlı geçtiğini anlayamamıştır.‘’Peki amca bunu kime vereceğiz?’’ diye sorarken kör ve yaşlı adama döner. Adam bir anda yok olmuştur. Salih, şaşkın bir şekilde bir sağına bir soluna bakar. Bu sırada kilisenin papazı Salih’in yanına gelir. Onu kucaklar. ‘’Nasıl teşekkür etsek bilemeyiz sana çocuk! Sayende bir çok aile bu akşam et yiyecek!’’ der ve çuvalı açar.
Çuvaldan bir domuz kafası görünür. Salih şaşkın bir şekilde domuza bakar. Bu sırada karşı köyden ezan sesi gelir…
Comments